Yurttaş Gazeteciliği programında 3. haftanın ilk eğitimini,
T24-Taraf gazetesi yazarı ve T24 internet sitesinin Genel Yayın Yönetmeni Doğan
Akın verdi.
Kısaca Doğan Akın
1987 yılında Hasan Cemal’in genel yayın yönetmeni olduğu sırada,
Cumhuriyet’te olan Doğan Akın, daha sonra Milliyet grubunda çalıştı. Milliyet’te
Ankara Haber Müdürlüğü’nde, haber merkezi müdürlüğü yaptı. Doğan Grubu’na geçtikten
sonra yayın direktörlüğü yaptı. Gazete ve dergi alanında çalıştı. Gece muhabirliği,
belediye muhabirliği, başbakanlık muhabirliği gibi alanlarda çalıştı. 4 yıldır
da bir bağımsız internet gazetesi girişimi olarak T24’ü çıkarıyor.
Medya dediğimizde;
Çoğu kişinin kolaylıkla medyayı analiz etmek gibi bir
problemi var. Ahmet Altan, Taraf’tan ayrılmadan önce, bu konuda defalarca
yazdı. “Siz de korkmayın, o zaman.” diye… Dolayısıyla iktidarların, Türkiye’de
değil Dünya’nın her yerinde medyaya nüfuz etme eğilimi, tartışmasız var olduğuna
göre, bu eğilim nerede kesin sonuçlara ulaşıyor ve hangi koşullarda oluşuyor?
Bunun üzerinde düşünmemiz gerekiyor. İşin medya tarafında da kafa yorulması
gerektiğini düşünüyorum. sadece bir yer değil; yani ‘patronlar’ deyince iş
bitmiyor; en tepede iktidar baskısı dediğimiz zaman iş bitmiyor. Medyaya
geldiğimizde, patronaj etkisi dediğimizde iş bitmiyor; çünkü işin gazetecilik
tarafında da çok problemler var.
En dış halkada, ülkenin sosyo-politik durumu, kültürel yapısı,
alışkanlıkları, gelenekleri gibi şeyler var. İkinci halkada ise medya sahipliği
var. Üçüncü halka da ise medya kurumları var. Bu medya kurumları deyip geçmemek
lazım; çünkü birçok şeyde hem bağlı hem de o sorunlardan bağımsız birçok sorun
var, medya kurumlarında. O medya kurumlarından sonraki halkada ise
gazetecilerin kendisi var. Burada da ciddi sorunlar var. En içteki halka da ise
kamuoyu var. Yani medyayı, bu halkalar içerisinde anlamaya çalışan bir model
önermişti Doğan Güneş. Hala Birgün Gazetesi’nde yazıyor.
Milliyet’te haber merkezinde toplantı yapıyoruz. O haberler 10-12-15
saat sonra çıkıyor; ama internet sitesinde çoktan tüketilmiş oluyor. Türkiye’de
bu mecradaki gazeteler, internette haberlerin “canlı olarak tüketilmiyormuş”
gibi davrandıkları için örgütlenmelerini değiştirmediler. Bu, Milliyet’te de öyleydi,
Hürriyet’te de böyle… Ve orada yayıncılık hiçbir şey olmamış gibi devam ediyor.
Biz, zarar ediyoruz
En tepede medya sahipliğinin olduğunu biliyoruz. Bugün
Türkiye’de grup medyalarına ilişkin problemleri konuşuyoruz. Ağız birliği
edilmiş bir şey var. “Biz, zarar ediyoruz.” Bu iddiaya, iki tane soru
yöneltebiliriz. Birincisi, “Gerçekten ediyor mu?” Bu yalnız muhasebesi geniş
yapılması gereken bir soru. TV’yi kurmuşsunuz, 1000 lira gideri var, 700 lira
geliri var. Zarar ediyor mu, diyeceğiz? Yok!.. O bilmem ne TV’de, o grubun
hangi işleri halloluyor? O grubun hangi işlerinin tanıtımı yapılıyor? O grubun
reklam bütçesinden ne kadar bir tasarruf sağlanıyor? Bu gibi şeyleri de
ölçebilmemiz lazım.
İkinci soru ise: “ Neden zarar etmek istiyorsunuz?” Yani biz
kamuoyu, size zorla yaptırmadığımıza göre, siz bu zararı neden satın alıyorsunuz?
Mesela Demirören Holding, Milliyet’i, Vatan’ı aldı.
Milliyet, yıllardan beri, Doğan grubu içerisinde zarar eden bir yayındı. Şimdi,
Demirören grubuna şunu sormak lazım: “Siz neden bu zararı satın aldınız, satın
almak istediniz? Çünkü başka işleri var. Dolayısıyla o işler için zararı satın
almayı, yararlı görüyorlar.
Korkuyu satın almak
Zararı satın alırsanız, ikinci adımı var. Korkuyu satın
alırsınız. Kolay korkutulursunuz, kolay nüfus edilebilir. Demirören 50 yıllık
iş adamı. Bunu satın almasının nedeni ise başbakanla olan fotoğrafı. Bugüne
kadar hiçbir başbakan ile fotoğrafını gördünüz mü? Ben görmedim. Ola ki vardır,
bilmiyorum, balolarda, şurada burada yan yana gelmişlerdir. Daha öncelikli,
daha dikkat edilmesi gereken biri oluyor bu fotoğrafla!
Şu anda Türkiye’deki en kıdemli gazete yayıncısı olan Aydın
Doğan’ın Meclis Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu’ndaki anlatımlarının
tutanaklarını okursanız orada diyor ki; “Doğru dürüst yapılırsa yayıncılık,
karlı bir iş.” 30-35 yıllık bir medya patronluğunun deneyimiyle, birikimiyle
konuşuyor. Yani kısaca aslında zarar edilmiyor.
Türkiye’nin demokrasi
problemi
Bu durum ilk kez, Avrupa Birliği’nin Türkiye hakkında her
yıl hazırladığı ilerleme raporuna girdi. 2012 İlerleme Raporu’nda, grup
medyalarını Türkiye’deki ifade özgürlüğünü engelleyen sorunlardan birisi olarak
kayda geçirildiğini gördük. Biliyorsunuz, o ilerleme raporları birkaç alanda
hazırlanıyor. Siyasi alandaki, özgürlükler alanındaki, yargı alanındaki,
ekonomik alandaki vs. En önemsediğimiz kısmı bu! Burada, ifade özgürlüğü
alanında diyor ki: “Türkiye’de grup medyaları, haberin ve bilginin serbest
dolaşımından daha önemli çıkarları olan grupların medyaları, Türkiye’deki ifade
özgürlüğünün önündeki engellerden birisi ve oto sansürün nedenlerinden birisi.”
TÜSİAD’ın içinde medyanın demokrasi sorunu haline geldiği çok konuşuluyor.
Sorunlu halka
gazeteciler!
En tepelerde Milliyet Gazetesi’nde, Hasan Cemal’e, İmralı
görüşme notlarına ilişkin yazı yazdırılmıyor. İşte, yazılan bazı yazıların
kesildiğini biliyoruz. Yasak! Koca bir gazete, koca koca insanlar, hakikaten
susturuldu. Herkesin güncel meseleleri var ama bazı insanların da kayıtsızlığı var.
Medyada, üst tabaka, yüksek ücretlerle kayıtsızlığı sağlanmış bir tabaka haline
getirilmiş durumda. Çünkü gazetecilik yaptığın için çok ciddi paralar
alamazsınız. Ama yüksek ücretlerle bir medyayı yönettiriyorsa size
patronlarınız, onun ihtiyaçları doğrultusunda, sizin kayıtsızlığınızı da satın
almış oluyor.
Bu patronaj yapısı, medya sahipliği yapısı ve medya
kurumlarının gelenekleri derken bu tür şeylere tenezzül eden gazeteciler bir
tür kara delik yaratıyorlar ve “patron medyası”, “kurum kültürü” diyerek oradan kendileri de atlıyorlar. Yani,
onlar da bir ısırık koparmaya çalışıyorlar, bu işlerde. Dolayısıyla gazetecilerin
kendilerinde problem var. Ben, sadece maddi bir takım zaaflardan söz ettim. çok
fazla taraf olmak, haber metinlerinde tahrip edici sonuçlar doğurabiliyor.
Bağımsız medyalar
olsun
Türkiye’de bağımsız
medyalar yok değil. Cumhuriyet Gazetesi var, mesela. ideolojik takıntılara da bağımsızlık gerekiyor.
Özellikle Sözcü Gazetesi’ne baktığınızda inanılmaz kışkırtmalar yapıldığını
görüyoruz. Çünkü önemli bir tiraja ulaştı. etnik meselelerde ve inanç
meselelerinde, kışkırtmalar var. Mesela laikçi ya da laik duyarlılığı çok
yüksek bir gazetede çalışıyorsanız, İmam Hatipler konusunda, cemaatler konusunda
yazabilirsiniz.
Zaman Gazetesi, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği operasyonlarında
inanılmaz şeyler yazdı. Orada okuyan burslu kız çocukları için özellikle…
İdeolojik takıntılar, habercilere verdiği zarar yanında, insanlara da zarar
veriyor. Yani, bağımsız haberciliği, ben, “ideolojik takıntılardan da
bağımsızlık” olarak anlıyorum.
Nermin BAHAR / Özge ÖZKUL
Nermin BAHAR / Özge ÖZKUL