Monday, April 1, 2013

Doğan Akın- Gazeteci-T24 yayın yönetmeni



Yurttaş Gazeteciliği programında 3. haftanın ilk eğitimini, T24-Taraf gazetesi yazarı ve T24 internet sitesinin Genel Yayın Yönetmeni Doğan Akın verdi. 
  
Kısaca Doğan Akın

1987 yılında Hasan Cemal’in genel yayın yönetmeni olduğu sırada, Cumhuriyet’te olan Doğan Akın, daha sonra Milliyet grubunda çalıştı. Milliyet’te Ankara Haber Müdürlüğü’nde, haber merkezi müdürlüğü yaptı. Doğan Grubu’na geçtikten sonra yayın direktörlüğü yaptı. Gazete ve dergi alanında çalıştı. Gece muhabirliği, belediye muhabirliği, başbakanlık muhabirliği gibi alanlarda çalıştı. 4 yıldır da bir bağımsız internet gazetesi girişimi olarak T24’ü çıkarıyor.

Medya dediğimizde;

Çoğu kişinin kolaylıkla medyayı analiz etmek gibi bir problemi var. Ahmet Altan, Taraf’tan ayrılmadan önce, bu konuda defalarca yazdı. “Siz de korkmayın, o zaman.” diye… Dolayısıyla iktidarların, Türkiye’de değil Dünya’nın her yerinde medyaya nüfuz etme eğilimi, tartışmasız var olduğuna göre, bu eğilim nerede kesin sonuçlara ulaşıyor ve hangi koşullarda oluşuyor? Bunun üzerinde düşünmemiz gerekiyor. İşin medya tarafında da kafa yorulması gerektiğini düşünüyorum. sadece bir yer değil; yani ‘patronlar’ deyince iş bitmiyor; en tepede iktidar baskısı dediğimiz zaman iş bitmiyor. Medyaya geldiğimizde, patronaj etkisi dediğimizde iş bitmiyor; çünkü işin gazetecilik tarafında da çok problemler var.

En dış halkada, ülkenin sosyo-politik durumu, kültürel yapısı, alışkanlıkları, gelenekleri gibi şeyler var. İkinci halkada ise medya sahipliği var. Üçüncü halka da ise medya kurumları var. Bu medya kurumları deyip geçmemek lazım; çünkü birçok şeyde hem bağlı hem de o sorunlardan bağımsız birçok sorun var, medya kurumlarında. O medya kurumlarından sonraki halkada ise gazetecilerin kendisi var. Burada da ciddi sorunlar var. En içteki halka da ise kamuoyu var. Yani medyayı, bu halkalar içerisinde anlamaya çalışan bir model önermişti Doğan Güneş. Hala Birgün Gazetesi’nde yazıyor.

Milliyet’te haber merkezinde toplantı yapıyoruz. O haberler 10-12-15 saat sonra çıkıyor; ama internet sitesinde çoktan tüketilmiş oluyor. Türkiye’de bu mecradaki gazeteler, internette haberlerin “canlı olarak tüketilmiyormuş” gibi davrandıkları için örgütlenmelerini değiştirmediler. Bu, Milliyet’te de öyleydi, Hürriyet’te de böyle… Ve orada yayıncılık hiçbir şey olmamış gibi devam ediyor.

Biz, zarar ediyoruz

En tepede medya sahipliğinin olduğunu biliyoruz. Bugün Türkiye’de grup medyalarına ilişkin problemleri konuşuyoruz. Ağız birliği edilmiş bir şey var. “Biz, zarar ediyoruz.” Bu iddiaya, iki tane soru yöneltebiliriz. Birincisi, “Gerçekten ediyor mu?” Bu yalnız muhasebesi geniş yapılması gereken bir soru. TV’yi kurmuşsunuz, 1000 lira gideri var, 700 lira geliri var. Zarar ediyor mu, diyeceğiz? Yok!.. O bilmem ne TV’de, o grubun hangi işleri halloluyor? O grubun hangi işlerinin tanıtımı yapılıyor? O grubun reklam bütçesinden ne kadar bir tasarruf sağlanıyor? Bu gibi şeyleri de ölçebilmemiz lazım.

İkinci soru ise: “ Neden zarar etmek istiyorsunuz?” Yani biz kamuoyu, size zorla yaptırmadığımıza göre, siz bu zararı neden satın alıyorsunuz?

Mesela Demirören Holding, Milliyet’i, Vatan’ı aldı. Milliyet, yıllardan beri, Doğan grubu içerisinde zarar eden bir yayındı. Şimdi, Demirören grubuna şunu sormak lazım: “Siz neden bu zararı satın aldınız, satın almak istediniz? Çünkü başka işleri var. Dolayısıyla o işler için zararı satın almayı, yararlı görüyorlar.

Korkuyu satın almak

Zararı satın alırsanız, ikinci adımı var. Korkuyu satın alırsınız. Kolay korkutulursunuz, kolay nüfus edilebilir. Demirören 50 yıllık iş adamı. Bunu satın almasının nedeni ise başbakanla olan fotoğrafı. Bugüne kadar hiçbir başbakan ile fotoğrafını gördünüz mü? Ben görmedim. Ola ki vardır, bilmiyorum, balolarda, şurada burada yan yana gelmişlerdir. Daha öncelikli, daha dikkat edilmesi gereken biri oluyor bu fotoğrafla!
Şu anda Türkiye’deki en kıdemli gazete yayıncısı olan Aydın Doğan’ın Meclis Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu’ndaki anlatımlarının tutanaklarını okursanız orada diyor ki; “Doğru dürüst yapılırsa yayıncılık, karlı bir iş.” 30-35 yıllık bir medya patronluğunun deneyimiyle, birikimiyle konuşuyor. Yani kısaca aslında zarar edilmiyor.

Türkiye’nin demokrasi problemi

Bu durum ilk kez, Avrupa Birliği’nin Türkiye hakkında her yıl hazırladığı ilerleme raporuna girdi. 2012 İlerleme Raporu’nda, grup medyalarını Türkiye’deki ifade özgürlüğünü engelleyen sorunlardan birisi olarak kayda geçirildiğini gördük. Biliyorsunuz, o ilerleme raporları birkaç alanda hazırlanıyor. Siyasi alandaki, özgürlükler alanındaki, yargı alanındaki, ekonomik alandaki vs. En önemsediğimiz kısmı bu! Burada, ifade özgürlüğü alanında diyor ki: “Türkiye’de grup medyaları, haberin ve bilginin serbest dolaşımından daha önemli çıkarları olan grupların medyaları, Türkiye’deki ifade özgürlüğünün önündeki engellerden birisi ve oto sansürün nedenlerinden birisi.” TÜSİAD’ın içinde medyanın demokrasi sorunu haline geldiği çok konuşuluyor.

Sorunlu halka gazeteciler!

En tepelerde Milliyet Gazetesi’nde, Hasan Cemal’e, İmralı görüşme notlarına ilişkin yazı yazdırılmıyor. İşte, yazılan bazı yazıların kesildiğini biliyoruz. Yasak! Koca bir gazete, koca koca insanlar, hakikaten susturuldu. Herkesin güncel meseleleri var ama bazı insanların da kayıtsızlığı var. Medyada, üst tabaka, yüksek ücretlerle kayıtsızlığı sağlanmış bir tabaka haline getirilmiş durumda. Çünkü gazetecilik yaptığın için çok ciddi paralar alamazsınız. Ama yüksek ücretlerle bir medyayı yönettiriyorsa size patronlarınız, onun ihtiyaçları doğrultusunda, sizin kayıtsızlığınızı da satın almış oluyor.
Bu patronaj yapısı, medya sahipliği yapısı ve medya kurumlarının gelenekleri derken bu tür şeylere tenezzül eden gazeteciler bir tür kara delik yaratıyorlar ve “patron medyası”, “kurum kültürü”  diyerek oradan kendileri de atlıyorlar. Yani, onlar da bir ısırık koparmaya çalışıyorlar, bu işlerde. Dolayısıyla gazetecilerin kendilerinde problem var. Ben, sadece maddi bir takım zaaflardan söz ettim. çok fazla taraf olmak, haber metinlerinde tahrip edici sonuçlar doğurabiliyor.

Bağımsız medyalar olsun

Türkiye’de bağımsız medyalar yok değil. Cumhuriyet Gazetesi var, mesela.  ideolojik takıntılara da bağımsızlık gerekiyor. Özellikle Sözcü Gazetesi’ne baktığınızda inanılmaz kışkırtmalar yapıldığını görüyoruz. Çünkü önemli bir tiraja ulaştı. etnik meselelerde ve inanç meselelerinde, kışkırtmalar var. Mesela laikçi ya da laik duyarlılığı çok yüksek bir gazetede çalışıyorsanız, İmam Hatipler konusunda, cemaatler konusunda yazabilirsiniz.

Zaman Gazetesi, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği operasyonlarında inanılmaz şeyler yazdı. Orada okuyan burslu kız çocukları için özellikle… İdeolojik takıntılar, habercilere verdiği zarar yanında, insanlara da zarar veriyor. Yani, bağımsız haberciliği, ben, “ideolojik takıntılardan da bağımsızlık” olarak anlıyorum. 

Nermin BAHAR / Özge ÖZKUL

Friday, March 22, 2013

Ezgi Başaran-Radikal gazetesi yazarı ve Radikal internet yönetmeni


Yurttaş Gazeteciliği programında ikinci haftanın ikinci eğitmeni, Radikal Gazetesi Yazarı ve Radikal İnternet Yönetmeni Ezgi Başaran oldu.

Ezgi Başaran konuşmasına Dünya’dan vatandaş gazeteciliğine dair şu örnekleri vererek başladı:
“Ian Tomlinson, 2009 yılında, G20 protestoları sırasında, polis şiddeti sebebiyle öldürüldü.47 yaşında bir gazete satıcısı olan vatandaşın neden öldüğünü Guardıan gazetesinden öğrendik. Peki, Guardıan nasıl öğrendi. O sırada oradan geçmekte olan New Yorklu bir bankacı bu olayın fotoğraflarını çekmişti ve Twitter adresinde bunları yayınladı. Guardıan muhabirleri de bunu fark ettiler ve bankacıyı arayıp başka fotoğraf olup olmadığını öğrendiler ve fotoğraflarla birlikte vatandaşın ölüm sebebi anlaşıldı. New Yorklu bankacı burada vatandaş gazetecisidir.”

Bir diğer vatandaş gazeteciliği örneği ise Jımmy Mubemga ölümünde:
“Jımmy Mubemga da yasadışı bir şekilde İngiltere’de bulunuyordu ve polis tarafından yakalandı. Yakalanmasının ardından elleri kelepçeli bir uçağa konulan Jımmy Mubemga polisin kendisine baskı yapması sonucu uçakta ölüyor. İngiliz gazeteciler ise sosyal medyayı kullanarak vatandaşlara şunu soruyorlar:’Brıtısh Aırways’ın Angola’ya inecek uçağındakilerle röportaj yapabilecek birileri var mı?’Bunun üzerine vatandaşlar olayın peşinden gitti ve bu ölümün nedeni de vatandaş gazetecileri sayesinde öğrenildi.”
Yaşanan bu olaylardan sonra yurttaş gazeteciliğinden para kazanmaya çalışan şirketlerin türediğini söyleyen Başaran işleyişi şöyle anlattı:
“Vatandaş, örneğin bir yerde bir şey görüyor ve bulunduğu yeri, gördüğü olayı, fotoğrafı, videoyu yüklüyor. Gazeteciler de bunu tarıyor. Vatandaşa ulaşıyor ve beraber haber yapıyorlar.”

Gazeteciler Olarak Bir Buhran Yaşıyoruz


Son dönemde çıkan gazetecilik kitaplarından birkaçının kötümser bir hava sergilediğini belirten Başaran, şunları söyledi:
“Biz aslında gazeteciler olarak bir buhran yaşıyoruz. Ama neyin krizini yaşıyoruz. Gazetecilik krizi mi, kâğıt krizi mi, yoksa dijital tehdit mi? Bu Dünya gazeteciler ve editörle forumunda son 4 yıldır tartışılıyor. Neyle karşı karşıyayız ve buradan nasıl çıkarız. Ben her zaman şunu söylüyorum. Bu gazeteciliğin krizi değil çünkü gazeteciliğin ilkeleri değişmez. İlkeleri sabit. Gazeteciliği bir blogda yapabilirsiniz, Facebookta yapabilirsiniz 3 tane Twitle yapabilirsiniz ama önemli olan ilkelerine uygun davranmak.”

Tirajlar ve Reklâm Gelirleri Düşmekte

Gazetecilikte önemli iki krizimiz var diyen Başaran şunları söyledi:
“Tirajlar ve reklâm gelirleri düşmekte. Örneğin, New York Tımes 2006’da 100 gazete satıyorsa 2015’e geldiğinde 60 tane satacak. 2006’da 100 lira kazanıyorsa 2015’te 48 lira kazanacak ve bu sürdürülebilir bir iş modeli değil. Bunu hiçbir gazete sürdüremez. Bugünün gazetecileri olarak arafta kaldık biz. Çünkü tirajlar düşüyor. Peki, düşüyorsa, kâğıt burada ciddi bir maliyet o zaman kâğıt gazeteleri kapatıp, dijital yayın yapalım. Bu çözüm değil. Çünkü kâğıttan kazandığımız ilan gelirleri, dijitalden kazandığımız ile ikame edilemiyor. Dijital reklâm gelirleri elbet yükseliyor ama asla kâğıttan kazandığımız gibi değil. Reklâm verenin de bizim de farklı yöntemler bulmamız gerekiyor.”

Sosyal Medyanın Tüm Araçları İş Ortağımız
Twitter’a ilk 2008 yılında girdiğini ve o zamanki yöneticilerinin oraları birer rakip olarak gördüğünü söyleyen Başaran, “Sosyal medyanın tüm araçları artık bizim iş ortağımız ve biz birlikte çalışcağız bundan sonra ve bizi o malum krizden kurtaracak tek şey, sosyal medya araçları” dedi.


Wikileaks olayını örnek veren Başaran, “Biz gazeteciler için kırılma noktası Wikileaksdır” dedi. Gazeteciler olarak kaynağın kendilerine gelmeyip başka bir yere gittiğini ve oradan Dünya’ya yayıldığını belirten Başaran şunları söyledi:

“Wikileaks’in ortağı katıldığımız bir forumda şöyle dedi. Peki, size niye gelmedi o telgraf hiç düşündünüz mü dedi. Çünkü siz güvenilmez ve ulaşılmazsınız dedi. İşte gazeteciler olarak ulaşılmazsınız kısmını sosyal medya ile bu şekilde aşacağız. Artık New York Tımes’a Washington Post’a ve Radikale birebir müdahale edebiliyorsunuz. Aynen benim imzan çıktığı gibi sizin de çıkıyor. Güvenilmezsiniz kısmına gelince, şunun anlaşılmasını çok istiyorum İfade özgürlüğü ile basın özgürlüğü aynı şey değildir. İfade özgürlüğü, içerisinde hepinizi yalan söyleme hakkı var, yanlışı doğru gibi yansıtabilirsiniz. Ama ben bir gazeteciyim ve benim özgürlüğüm orada biter. Yanlışı doğru gibi yansıtamam. Basın özgürlüğü ifade özgürlüğü değildir. Basın kendi ilkeleri tarafından sınırlandırılmıştır. Her ne olursa olsun gelen bilgilerin gazetecinin filtresine ihtiyacı var. Bu haberleri sizle yaparız ama benim filtreleme ihtiyaç vardır.”
SeeClickFix adlı aplikasyon ile vatandaş gazeteciliğinin rahatça yapıldığını ifade eden Başaran, olayın nerede geçtiğini saatini ve bilgilerinizi belirterek, şehirde olmaması gereken bir durumdan medyayı haberdar edebileceğimizi söyledi.

Radikal Okuru Bambaşka


Radikal okurunun gazeteyi çok iyi sahiplendiğini belirten Başaran kendilerine açılan telefonlarla ve yapılan yorumlarla okur tarafından rahatça müdahale edildiğini söyledi.
Radikal olarak yaptıkları senden haber köşelerinden bahseden Başaran şunları söyledi:
“Senden Haberde, haberinizi giriyorsunuz, fotoğrafı ekliyorsunuz, çok sıkıntılı bir durum değilse bilgileri paylaşıyorsunuz. Bu haberler gazeteye de çıkabiliyor. Bir de canlı yazı işlerimiz var. Mantığı şu günün 2 saati yazı işleri toplantısı yapıyoruz. Biz bunları tartışırken okuyucular görüşlerini bildiriyorlar. Okuyucuya şunlar var sizce hangisi manşet olmalı diyoruz. Bu olay gazetecilik dersine dönemeye başladı. Okuyucumuza manşet attırmaya başladık.”

Başaran, Radikal Blogu şöyle anlattı:
“Radikal blog 8 Ekimde açıldı ve şu an 4bin yazarımız var günde 150 yazı geliyor. Köşe yazarı olarak bizleri sinirlendirmeye başladılar. Çünkü inanılmaz güzel yazıyorlar. Radikal Blog Bilgi adasına dönüştü. Kategorilerimizin zenginliği de dikkat çekiyor. Burası bir Radikal yeri ve bizler her yazıyı okuyoruz. Yazının yayınlanmama nedeni ise, düşük cümle, imla hatası, bağlaçların yazım hatası, hakaretler ve nefret söylemleri bunların bulunduğu yazılar geri gönderiliyor. Biz Radikal olarak okuyucu ile birlikte haber yapıyoruz, görevimiz de bu.”

İlknur SARGUT/Özge ÖZKUL

Umut Katırcı-Kanal D internet müdürü


Yurttaş Gazeteciliği programının ikinci haftasının ilk eğitmeni Kanal D İnternet Müdürü Umut Katırcı idi. Umut Katırcı ders esnasında katılımcıların da sorularını cevaplayarak İnternet üzerindeki ölçme yöntemlerini anlattı.

1974 İstanbul doğumlu, evli ve 2 çocuk babası olan Umut Katırcı, 1992–1999 yıllarında ODTÜ Fizik bölümünde okumuş.1993’te ODTÜ’ye gelen Türkiye’nin ilk interneti sayesinde internetle tanıştığını yüzlerce internet sitesi ve yöneticiliklerini yaptığını söyleyen Katırcı, şu anda Kanal D’nin internet müdürlüğü görevini üstleniyor.

İnternet Üzerindeki Ölçme Yöntemleri

İnternet üzerinde kendi ölçümlerimizi Google Analytics,Comscore,Gemius gibi ölçme yöntemleriyle yapabileceğimizi söyleyen Katırcı, “Eskiden ölçümleme yoktu kendi kedimizi ölçerdik. Şimdi biz ölçmesek de bizi ölçüyorlar” dedi.
Türkiye’nin en fazla 2008–2012 yılları arasında ziyaretçi çoğaltan ülkelerde ilk 15 içerisinde yer aldığı ve 2008–2012 arasında toplam 13 milyon yeni internet kullanıcısının oluştuğunu söyleyen Katırcı,”2012 yılında Türkiye’de toplam internet kullanıcısı 35 milyon” dedi.
Sayısal verilere göre nüfusa göre internet kullanıcı yüzde 47 oranında. Bu da yüzde 34 olan dünya ortalamasının çok üzerinde yer almakta. Bu sonuçlar ise Türklerin teknolojiye hemen adapte olduklarını gösteriyor.

Ansiklopedi, fotoğraf gibi bazı kavramların değiştiğini söyleyen Katırcı:
“Cilt cilt ansiklopedilerimizin yerini dijital ortamda bulunan sözlükler, arama motorları almış durumda ve her an bilgiye ulaşabiliyoruz. Fotoğraf kavramı da değişti önceden fotolar kâğıtlara basılırdı ama şimdi 10 bin çekilen fotoğraftan anca 1 tanesi basılıyor ve dijital ortamdan saklanıyor. Diğerleri ise Facebook, Twitter, İnstagramda paylaşılıyor. Önceden yola çıkmadan önce haritalardan yararlanırdık, televizyondan trafiğe bakardık. Mobil ortamdan artık durumu navigasyonlarla falan öğreniyoruz. Dersliklerde yapılan dersler internetten de takip edilebiliyor. TV ve gazeteye yeni alternatif internet gazeteciliği geldi. TV ve gazete yaşıyor ama etkisini kaybetti. Yani İnternette ve mobilde büyük yükseliş var. Reklâm harcamaları da bunun kanıtı.”

Ölçümleme Araçlarından Comscore

Comscore ölçümleme aracının iyi veriler verdiğini söyleyen Katırcı, “Biz ölçmüyorsak da ölçümleniyoruz dediğimiz nokta burası” dedi.
Türkiye’de de Comscore benzeri bir program, Gemius olduğunu belirten Katırcı, “Gemius belli bir seviyeye gelmiş siteleri ölçüyor” dedi.
Comscore verilerine göre Türkiye’deki internet kullanımı 24 milyon görünüyor. Böyle bir sonuç çıkmasının nedeni ise,15 yaş internet kullanıcılarını vermeleri. Verilerin ayrıntılarına baktığımızda Google ilk sırada yer alıyor. 24 milyon internet kullanıcısının 23 milyonu 1 ay boyunca Google’a giriyor ve toplam erişimi yüzde 95 oranında. Türkiye’de en çok ziyaret edilen siteler ise, Google, Facebook, Youtube, Mynet ve Windows live.
Toplam sayfa görüntüleme sayısı ile tekil ziyaretçi sayısının farklı olduğunu söyleyen Katırcı farkı bir örnekle açıkladı:
“Örneğin, Google’ın toplam ziyaretçisi 859 milyon oysa tekil ziyaretçisi 23 milyon. İkisi arasındaki fark nedir dediğimizde, bu fark şöyle açıklanır. Ben mesela günde 10 kez Google’a girersem ayda 30 kez Google’a girerim. Toplam ziyaret sayısı 30 olur. Oysa tekil ziyaretçi sayısı 1 olur. Aradaki fark bu şekilde ortaya çıkar.”
Toplam ziyaretle tekil ziyaretçi sayısının yakın olduğu sitelerin, toplam ziyaretçi sayısını tekil ziyaretçi gibi gösterebildiğini belirten Katırcı, “Comscore ve Gemius yokken bu kandırmalar çok oluyordu ve sektöre de zarar veriyordu” dedi.

Ölçümleme Araçlarından Gemius

Gemius’un da Comscore gibi bir ölçümleme aracı olduğunu söyleyen Katırcı Gemius’u şöyle anlattı:
“İRP büyük bir kuruluş ve tüm dünyadaki internet reklâmlarını yönetiyor. Tüm standartları belirliyor. Reklâm alan ne kadar olmalı kaç reklâm konulmalı ölçüleri ne kadar olmalı. Türkiye’de de bir açık vardı reklâm verenler yayıncılar tarafından kandırılıyor, yayıncılar da kendi bindikleri dalı kesiyorlardı. Örneğin, bir sitemiz var ve gidip reklâm verene benim günlük 10 bin ziyaretçim var gel bana reklâm ver. O da reklâmı veriyor fakat kampanyanın dönüşlerine baktığında hiç satış olmamış. Reklâm veren internet reklâmcılığının boş olduğunu düşünüyor ve internete reklâm vermeme kararı alıyor. Bunun önüne geçmek için İRP Türkiye kuruldu. Gemius gibi Polonyalı bir firma ile anlaştılar. Onlar da benzeri ölçümler yapıyorlar. Şu an tüm reklâm ajansları ve reklâm verenlerin önüne bu raporlar geliyor. Comscore ve Gemius raporları ona göre reklâmlarını planlıyorlar.”

Comscore’ un daha global ölçümleme yaptığını belirten Katırcı, bu raporların hepsinin belli bir ücret karşılığında alındığını söyledi. Comscore, Gemius, Google Analytics arasındaki farkı da Gemius ve Comscore’ un tüm siteleri ölçmesi Google Analytics’de sadece kendimizi ölçmemiz olarak ifade etti.

Ölçümleme Araçlarından Google Analytics

Google Analytics çok önemli bir veri analiz aracı ve internet sitenizin ziyaretçisini arttırmak için böyle bir analize, raporlama aracına ihtiyacınız var. Google Analytics’in Comscore ve Gemıus’dan farkı ve iyi tarafı daha gelişmiş olması ve ziyaretçinizle ilgili her türlü bilgiye ulaşabilmemiz ve anlık veri alabiliyor olmamız. Kötü tarafı ise, diğer sitelerin ziyaretçilerini göremiyor olmak.
Web editörlerinin karşısında bu verilerin açık olduğunu çok okunan bir haberin öne alındığını söyleyen Katırcı, Üye olmanın Gmail’e üye olmak kadar kolay olduğunu belirtti. Sitenizi ölçmeye başladığınızda raporlamaya da bakabiliyor, istediğiniz gün, ay, yılı seçebiliyorsunuz.

Video Trendi Giderek Artıyor
Dünya’da ve Türkiye’de mobille birlikte video trendi de gün geçtikçe yükselmekte. Comscore verilerine göre, Dünya’ da yaklaşık 1,3 milyar kişi ayda ortalama 170 video izliyor. Türkiye’de de 22 milyon kişi ayda ortalama 210 video izliyor.
Türkiye’de ve Dünya’da uzun video trendinin internetin hızlanmasıyla kolaylaştığını söyleyen Katırcı, Dünya’da video trendi çok önemli Türkiye’de de öyle ama en önemli video trendi Premium içerik yani özel içerikli videolar dedi. Comscore’ un verilerine göre video sitelerinde Youtube lider.

Kanal D.Com.Tr
Kanal D.com.tr’nin de Premium içerik aktardığını söyleyen Katırcı, bundan da iyi gelirler elde ediyoruz dedi. Kanal D’nin sevilen dizisi Kuzey Güney’in bu videoların başında geliyor.

Yurtdışındaki izlenme oranlarını da takip ettiklerini söyleyen Katırcı, korsan yayının çok büyük bir sorun olduğunu ve korsan yayınlardan dolayı tam sayının anlaşılamamış olabileceğinin belirtti.

Mobil Kullanımı Gittikçe Artıyor
Günümüzde bilgisayar ve notebookların çok fazla kullanılmadığını ve klavyenin yerini el ve ses aldığını söyleyen Katırcı şunları söyledi:
“Dünya’da 5 milyar telefon,1 Milyar akıllı telefon kullanıcısı var. Şu an satışlara baktığımızda akıllı telefonda bir artış var. Bir süre sonra bu 5 milyar olan telefon kullanıcısı akıllı telefon kullanıcısı yerine gelecektir. Örneğin, Amerika’da çocuklara en çok alınan teknolojik hediyelere bakıldığında Ipad, Ipad mini, Iphone sıralamasını görürüz. Artık mobil tabletler ve akıllı telefonlar çocuklara hediye olarak alınmaya başlandı. Mobilde gerçekleşen internet trafiği çok hızlı olması da bunun bir kanıtı.”

Umut Katırcı son olarak Kanal.com.tr’nin de ziyaret edilme sayılarından bahsetti:
Kanal D olarak ağırlıklı olarak Türkiye’den ziyaret edilmekle birlikte Yurt dışından da ziyaret ediliyor.12 Milyon 200 bin toplam ziyaret sayısı varken yaklaşık 10 milyonu Türkiye’den yüzde 20’ye yakını ise yurtdışından ziyaret ediyor. Yani biz yurtdışına da yayın yapıyoruz. Bunların içinde Almanya Azerbaycan Bulgaristan gibi ülkeler var. Bunu nedeni de dizilerimizin yurtdışına da satılıyor olması.

Kanal D daha çok canlı yayın için ziyaret ediliyor. Bu nedenle kullanıcıları sitede tutacak farklı şeyler yapmak gerekiyor
.
İlknur SARGUT/Özge ÖZKUL

Monday, March 18, 2013

Yurttaş Gazeteciliği​​ ve Dijital Medya İletişimi​ Sertifika Programı



Bahçeşehir Üniversitesi Sürekli Eğitim Merkezi (BÜSEM) ile Bahçeşehir Üniversitesi Medya İlişkileri Direktörlüğü (BAUmedya)’nın ortaklaşa düzenlediği ve gazeteci Hıdır Geviş’in koordinatörlüğünde 10 hafta boyunca gerçekleştirilecek olan Yurttaş Gazeteciliği programının ders notlarını bu blogdan yayınlayacağız.

Öncelikle programın ne olduğundan ve bizlere neler kazandıracağından bahsedelim.
Eğitim programınız 23 Şubat 2013 Cumartesi günü Bahçeşehir Üniversitesi’nde başladı. 10 hafta boyunca her cumartesi günü eğitime devam edecek. Son dersini ise 27 Nisan Cumartesi günü verecek. Program sonunda katılan her öğrencimiz sertifika alacak, böylece kendini ifade edebilme yeteneği doğrultusunda iş hayatında bu sertifikadan yaralanabilecek.

Bu eğitim programında amaç; bireysel ve kurumsal olarak kitlelerle iletişim kurarken, dijital medyanın nasıl doğru ve verimli kullanılacağını göstermek. Öğrencilerimiz, İnternet dünyasının sağladığı en son olanaklar ve gelişmelerle  tanıştırırken, bu olanaklardan hangi amaçlarla nasıl yararlanılabilineceklerini de öğrenecekler.​ Bazı dersler workshop şeklinde gerçekleştirilecek.


Eğitimin ilk haftasında Hıdır Geviş programın genel amaçlarından, yurttaş gazeteciliğinin nasıl kullanılacağından bahsetti. Programa gelen katılımcılara söz vererek ne beklediklerini sordu. Katılımcılar öğrenci ve sektörden olan kişilerden oluşuyor. Programın ilk haftasında katılımcılar aktif olarak sorularıyla eğitime katkıda bulundu.

İlk eğitmen Devlet Şah Hanım, açtığı blog ile ismini dünya çapında nasıl duyurduğunu anlattı.

Yemek Blogger’ı Devlet Şah

Eğitimin konuşmacılarından biri de ünlü yemek Blogger’ı, devletsah.com sahibi ve yöneticisi olan Devlet Şah Hanım’dı. Kendisi ciddi bir internet girişimcisi. Kendi başarı öyküsünü kendi hazırladı ve şu anda ünlü medya patronları seviyesinde bir kariyeri var. Peki, ne yaptı, kendi kendine bunu nasıl başardı? Bu öyküde yurttaş gazetecilik nerede? Hepsini yazının içinde bulabilirsiniz.

Devlet Şah Hanım kendi öyküsünü yarattı ve adım adım ilerleyerek zirveye yükseldi. Bu arada tabi ki zorluklar yaşadı ancak hiçbir zaman vazgeçmedi yavaş ve emin adımlarla belki bilerek belki habersiz şekilde başarıyı elde etti.

Asıl ismi Sayide Devlet Şah Alhamlıoğlu Özcan. Oldukça uzun ismi olduğunu da vurgulamadan geçmiyor. İÜ Çevre Mühendisliği mezunu. İşiyle alakalı 5 yıla yakın çalıştı. Şantiyelere girip çıktı. Bu işin kendisine uygun olmadığını anladığında tesadüfen başka bir kapı açıldı kendisine. Şantiyede bir arkadaşının Ülker’le bağlantısı olduğunu öğrendi ve şirketle hızlı bir şeklide görüşmeler başladı.  Bir süre orda görev aldı. Buradaki işleyişe de hızlı bir şeklide adapte oldu. Birtakım değişiklikler de yaptı. Danışma hattındaki telefonları çoğaltıp bilgisayarlı sisteme geçilmesini sağladı.

Evren Devlet Şah Hanım’ın hayatını değiştirmeye kararlıydı. O sıralarda internette E330 ile ilgili bu madde insanı öldürür şeklinde bir mail dolaşıyordu. Genelde Ülker’in ürünlerinde olduğu ileri sürülüyordu. E330 limon suyudur aslında. Mail Hacettepe Üniversitesi’nde görevli biri tarafından gönderildiği üzerine kuruluydu, üniversite arandığında bu maili yalanladı. Şimdi adamın adını değiştirerek yeniden dolaştırıyorlar.

Devlet Şah Hanım, bununla ilgili gelen telefonların çoğalması üzerine bunu internet sitesine koyalım diye bir fikir attı ortaya.  Siteden ulaşsınlar, görsünler, bizi aramak zorunda kalmasınlar şeklinde düşüncesi vardı. Ancak web siteleri olmadığı gerçeği de vardı.  Ürünlerle ilgili her türlü bilgilerin bulunduğu bir web sitesi hazırladılar. Böylece ilk  internet adımını atmış oldu.

Bu şekilde hayat sürerken evlenen ve yeni bir dünyaya yol alan Devlet Şah, ilklerini de yaşamaya başladı. İlk defa yemek deneyimi olacaktı mesela.  İlk olmasına rağmen güzel yemekler yapıyordu ve ailesi-çevresi tarafından sürekli tarif isteme, tekrar yapma istekleri doğuyordu. Fakat Devlet Şah, sürekli alnı tarif üzerinden değil, kendi içinden geldiği katkıları da yaparak hazırlıyordu yemekleri. Bu nedenle bir yemeği tekrar aynı şekilde yapması mümkün değildi. Eşi blog açma ve tariflerini yayınlama önerisi sundu. Ve eşinin ilk hediyesi devletşah.com isimli site oldu.

Bir yandan çalışıp bir yandan da sitesine yazılar yazmaya devam eden Devlet Şah, sitesini bir kadın sitesi olmasına karar verir. İçerisinde izlediği filmleri, okuduğu kitapları, yaptığı tarifleri paylaşır.

İlk video deneyimi ve meyvesi
İlk kez videolar çekip sitesine koyar ve 2006 Nisan’ında görme özürlülerden bir tebrik maili gelir. “Sitenizi çocuklarımıza özel olarak uygun bulduk, sürekli sizin siteyi takip ediyorlar lütfen videoları artırır mısınız?”
2006 Eylül’ünde eşinin askerliği nedeniyle Ankara’ya giderler ve güzel bir macerayı da peşlerinden getirirler. Her sabah çay keyfi ardından fotoğraf gezisi. Bu aralarda tesadüf eseri akıllarına dergi çıkarma kararı düşer. Yemekname isminde 100 sayfalık dergi 40 ay boyunca çıkar.  Bu arada artık Devlet Şah isme her yerden duyulur, adına yeni medya patronu başlıklı haberler çıkar. Artık öyle bir gelişme göstermiştir ki ses yayını, videolu yemek tarifleri,  televizyon kanalı vardır ve bloguna her gün yazı yazıyorum üstelik bir de dergisi var. Kısacası medya patronluğu için her şey uygundu.

Bir zaman sonra Microsoft’tan “Bir ev kadınının başardıkları üzerine bir etkinlik yapsak gelir konuşur musunuz” teklifi gelir. Coca Cola’dan iş teklifi gelir. Bunlarda kısa süreli çalışır deneyimler kazanır.
Bu süreçler içerisinde “En iyi kadın bloğu seçilir. Hürriyet Türkiye’nin en iyi 10 bloğundan biri olarak seçer. Uğur Yücel’le birlikte TV reklamında oynar. Bizimusulmakarna sitesinin reklamında oynar. Hamileyken Kenya’ya gider ve büyük göçe denk gelirler. Belgesel çekerler ve kaldıkları otel, “Sizin gibi ünlü bir Blogger’ı ağırlamak isteriz, reklamımızı bloğunuzda yayınlayın yeter” der. Google kendisiyle irtibat geçer ve Hangout’la canlı yemek programını yapmasını teklif eder. Tüm bunlar kurduğu web sitesi aracılığıyla ayağına gelir.
Devlet Şah Hanım Yurttaş Gazeteciliğinin en iyi örneklerindendir. Yorulmadan aksine eğlenerek istediği şeyleri yaparak kendini medya patronu yapar. Bunun için çok paraya da sahip olmamış, tesadüfler ve birazda şans büyük etken diyerek eğitimine sonlandırıyor.

Siz iyi bir şey yapıyorsanız her zaman hatırlarlar,  örnek olarak gösterirler, unutmazlar.



Yurttaş Gazeteciliği eğitiminin 2. konuşmacısı North Carolina Üniversitesi öğretim görevlisi Zeynep Tüfekçi oldu. Yurttaş gazeteciliğiyle ilgili araştırmalar yapan bir isim kendisi. Skype aracılığıyla programa bağlandı ve yurttaş gazeteciliğinin dünyadaki uygulamalarından bahsetti.

Yeni bir uygulama

Çok yeni bir olay 3-5 senelik bir olay. Akademisyenler olarak biz yeni yeni bunun sonuçlarına alışıyoruz. Fakat bir yandan da sıradan bir hale geldi. Dünyanın artık herhangi bir yerinde bir şey olduğunda bir şekilde herkese ulaşabiliyor. Youtube’un haber müdürü ile konuşuyorduk. Bu haber bölümünde, dünyanın herhangi bir yerinde bir şey olduğunda yaklaşık bir saat sonra youtube’a bunun videosu düşüyor. Ne olursa olsun bir yerlerde elinde cep telefonu olan, video kamerası olan internet bağlantısı olan birisi olayla ilgili en azından iyi kötü bir video yükleniyor.

Bilgi kıtlığı devam ediyor

Bundan 20 sene önce dünyanın birçok yerindeki birçok önemli olaydan hiç haberimiz olmayabiliyordu. Bu değişimle birlikte başka bir döneme geçtik. Geçenlerde pi dergisinde “haber kıtlığından bilgi kıtlığına geçiş” diye bir makale yazdım. Eskiden her yerden haber alamıyorduk, yarım saatlik haberler bir akşam haber bültenini dolduruyordu. Ve bu haberlerin çok az kısmı dış haberler oluyordu. Şimdi ise youtube’daki milyonlarca videodan biri belki çok önemli bir haber niteliği taşıyor olabilir. Bunu kim nasıl izleyecek, nasıl işleyecek büyük bir sorun. Haber arzı çok ama ilgi kıtlığı hala devam ediyor.
Eskiden Türkiye’de sadece resmi televizyon vardı. Sonra birkaç tane özel tv açıldı ve seçeneklerimiz bunlardan ibaretti.  Şimdi istersek günün 24 saatini haber takibiyle geçirebiliyoruz.  Burada başka bir sorun ortaya çıkıyor. Haberlerin kimler tarafından izleneceği konusunda eskiden kapıyı tutan profesyonel gazetecilerdi.

Haberde doğrulama şekli

Gazeteciliğinin artmasıyla doğrulama eski şeklinde değil. Neredeyse internetin kendisi bunu doğruluyor ya da yanlışlıyor diyebiliriz. Bir konuyla ilgili bir haber ortaya çıkıyor.  Sıradan, konunun uzmanı olmayan biri olarak baktığınızda onun ne olup ne olmadığını anlamıyorsunuz. Bunu kendi ağınıza sorabiliyor ve Twitter ya da Facebook olsun yurttaş gazeteciliğe ayrılmış yerlerde olsun, konunun uzmanı insanlar konuşarak haberi doğruluyor, yanlışlıyor ya da bağlam anlatıyorlar. Dolaysıyla eskiden haber bültenini izlediğinizde size 3 dakika konuyla ilgili bilgi veriyordu. Buna da haber bülteni deniliyordu. Bu bir anlamda yemeğin pişmiş hali. Şu an da yemeğin pişmiş halini bana veren az; fakat yemeğin yapılma sürecini izletme şansı daha çok. Yemeğin yapılma süreci sosyal ağlar oluyor.

Haber mutfağının içinde sadece profesyoneller değil amatörler var. Yemek pişiyor ve siz bu yemeğe dahil olmazsanız sonucu tam yargılayamıyorsunuz. Eşitsizlikler var. Siz haberi aktif izlemeyi bilen sosyal ağlarda bir şeyleri doğrulamayı bilen biriyseniz, haberleri daha iyi alıyorsunuz. Ama bunu bilmiyorsanız yanlış haberlere kolaylıkla kanabilirsiniz.

Bu doğrulamalarla ilgili Suriye’deki lezbiyen blogcu Amina isminde bir kadının hikâyesi var. Suriye’deki olaylar başladığında Amine adında ortada sözde bir blogcu vardı. Suriye’de yaşayan bir genç kız. Kendi bloguna göre eşcinsel ve ailesi de bunu biliyor. Aynı zamanda rejim muhalifi. Bu ilginç ilgi çeken bir hikâye olarak gazetecilerde ilgi uyandırdı. Bir gün kuzeni “Amine kaçırıldı” diye blog yazdı. Blog öyle kaldı. Bu konuda resmi olan gazeteciler araştırma yapmadı. Sosyal medyadan takip eden gazeteciler ise bu hikâye mantıklı değil demeye başladılar. Burada önemli bir ayrım var. Şüphelenmeyenler ve şüphelenenler. Sonradan ortaya çıktı ki Amine sahteymiş bunu yapan lisans üstü bir öğrenciymiş.

Aktivist gazetecilik alanı

Bir başka durum ise yurttaş gazeteciliğinin dışında bir aktivist gazeteciliği var elimizde. Tam yurttaş gazeteci değiller, ben onlara gazeteci yurttaş diyorum. Bunlar resmi olmayan, bir konuda belli bir tarafı olan ve bu konunun yeterince ilgi görmediğini düşündüğü için elinde kamera ile oradan oraya dolaşan, bir haber olduğunda oraya giden bir grup. Böyle bir kategoriyi özellikle gençler arasında görüyorum. Mesela Mısır’dan örnek verelim. Geçtiğimiz sene televizyon üzerinden göstericilerin polis karakolunu yaktığı haberi verildi. Aktivist gazeteciler twitter üzerinden önce sorgulamaya sonra orada olan var mı demeye başladılar.  Birkaç tanesi oraya gitti ve olayın fotoğrafını çekti. Karakolun yanmadığı ortaya çıktı.  Kısaca yurttaş gazeteciliği çok ilginç ve hızlı gelişen bir alan. Süreci izliyoruz.


Özge ÖZKUL / İlknur SARGUT

Thursday, June 14, 2012

Bir Gün Herkes Gazeteci olacak


Sosyal medya alanındaki yenilikçi çalışmalarıyla bilinen Dipnottv yazarı Hıdır Geviş, İzmir Gediz Üniversitesi'nde düzenlenen Gazete Günleri etkinliği kapsamında verdiği konferansta , Bir Gün herkes gazeteci olacak' dedi.
 
Sosyal Medya alanında yaptığı yenilikçi ve yaratıcı çalışmalarıyla dikkatleri üzerine çeken Dipnottv yazarı Hıdır Geviş, bir gün herkesin gazeteci olacağı iddiasında bulundu. O günün çok uzak olmadığını hatta bu sürece girildiğini belirten Hıdır Geviş, sözlerini şöyle sürdürdü: ‘Çünkü internetle bütünleşen yeni iletişim teknolojileri, özellikle mobil teknolojiler, gazeteciliğin anlamını ve yapısal formlarını değiştiriyor. Dolayısıyla bu gelişmelerin bu hızla devam etmesi halinde çok geçmeyecek, gazetecilik mesleği sadece gazeteci formasyonuna sahip belli bir azınlığın elinden çıkıp  herkesin yapabileceği bir meslek haline getirecek.'
 
A haber’deki Benim Adım Hıdır adlı sosyal medya programının sunuculuğunu da yapan Hıdır Geviş, 74  milyonluk Türkiye’de yaklaşık 64 milyon telefon abonesi  olduğuna vurgu yaparak şöyle devam etti:  ‘Mevcut telefonların yüzde 20’sinin akıllı telefon olduğu düşünüldüğünde, Türkiye’de internete her yerde ulaşabilen önemli bir nüfus var ve bunun oranı da büyük bir hızla artıyor. Dolayısyla insanlar şahid oldukları herhangi bir olguyu, örneğin bir kazayı, doğal felaketleri, şiddet eylemini,  yolsuzluğu,  videoya kaydedip ya da fotoğraflayıp  sosyal medya üzerinden büyük kitlelerle paylaşabilme imkanına sahipler.’
 
Özellikle twitter facebook, youtube gibi sosyal medya araçlarının ve blogların sıradan insanlara, her türlü üretimlerini olduğu gibi haber özelliği taşıyan üretimlerini de başkalarıyla paylaşma şansı verdiğini söyleyen Geviş, ‘Eskiden sıradan bir vatandaş bir olaya şahid olmuşsa bunu sadece kendi çevresiyle paylaşır ve o bilgi de o sınırlı çevrede kalırdı. Yeni medya çağında ise yaptığınız her şey sosyal medya üzerinden adeta bir atom çekirdeği gibi çoğalarak ve etkisini arttırarak  yayılabiliyor’ dedi.
 
Mobil teknolojilerin gelişmesiyle ortaya çıkan bu yeni durumda sıradan yurttaşların aynı zamanda birer gazeteci haline geldiğinin altını çizen Hıdır Geviş, bir gün herkes gazeteci olacak’ diyerek sözlerini şöyle devam ettirdi: ‘ Nitekim bazı kar amacı gütmeyen organizasyonlar, yeni girişimciler ve global yayın kuruluşları bu gidişatın farkına vardı. Şimdi sadece yurttaş gazeteciliği üzerine temellenen web sayfaları var. Bu web sayfaları, dünyanın ya da ülkenin dört bir yanından, köylerden kasabalardan şehirleriden gönderilen haber bilgilerini fotoğrafları videoları okurlarıyla paylaşıyorlar.   Üstelik bu tür girişimler sadece batılı ülkelerde olmuyor. Örneğin Kore’de Korece ve İngilizce yayın yapan ohmynews sitesi, yurttaş gazeteciliğiyle dönüyor. Dünyanın her yerinden 62 bin gönüllü muhabiri var bu sitenin ve sadece kendi ofislerinde 70 full time editör istihdam ediyor. Yine Global haber ajanslarından Ajans Press yurttaş gazeteciliğiyle dönen nowpublic adlı web sitesini satın alarak kendi bünyesine kattı.Bununla da yetinmedi,  cep telefonundan çekilen videoların canlı yayınlanmasını sağlayan Bambuser ‘le de işbirliğine gitti. Yahoo, Contributor  News’la, CNN ise I Report’la kendi bünyelerinde bir sistem kurarak, yurttaş gazeteciliğini  değerlendirdiler. Böylelikle hem haber akışının yeni formasyonlarına uyum saglamış hem de rekabet güçlerini arttırmış oldular. Çünkü  finansal gücünüz ve haber  ağınız ne kadar iyi olursa olsun, bulunduracağınız gazeteci ve üreteceğiniz haber sınırlıdır. Ancak yurttaş gazeteciliğini değerlendirdiğiniz takdirde hem sınırsız sayıda haber üretecek hem de o haberleri daha hızlı bir akışla okura ya da izleyiciye aktaracaksınız.’
Bu haber Dipnot.tv'den alınmıştır

Wednesday, June 13, 2012

Osman Can'la Özel Yetkili Mahkemeler üzerine

Hıdır Geviş'le 20 Dakika'nın bu akşamki (13 Haziran 2012 Çarşamba) konuğu, Anayasa Hukukçusu Osman Can... Osman Can ile Türkiye'nin gündemine oturan çok tartışmalı bir konuyu, Özel Yetkili Mahkemeler'i konuşacağız... Bu mahkemelere ihtitacımız var mı yok mu varsa neden yoksa neden? Bu mahkemelere sadece geçiş döneminde mi ihtiyacımız var, demokrasiyi ne derece tehdit ediyor, ya da ediyor mu... Özel Yetkili Mahkemeler'in kaldırılmasını isteyenler yerine ne koymalı...

Hıdır Geviş'le 20 Dakika bu akşam 22.30'da Twitter'da
Tüm Twitter kullanıcılarının soru ve yorumlarıyla katılacağı röportajı eşzamanlı olarak dipnot.tv 'den izleyebilirsiniz...